top of page

Şort, ilk Ankara konseri için yola çıktı!

Şort, Türkiye’de yakın zamanda alternatif sahnenin yükselen grupları arasında yer alıyor. Hikâyeleri 2018 yılının ilk günlerinde İstanbul’da Aydan Çıkmazı’nda başlıyor ve o zamandan bu yana oldukça üretken ve aktif bir yolculuk içindeler. Bize göre grup, kendini çağdaşlarından iki farklı biçimde ayrıştırıyor: Bunlardan ilki, oldukça istikrarlı bir biçimde şarkılar yayınlamaya devam etmeleri. İkincisi ise farklı sanatçı ve girişimlerle kurdukları iş birlikleriyle üretimlerini desteklemeleri. 

  • Red Bull Warm Up: Şort, Kasım 2018’de ilk teklileri Bi’daha’yı yayınlıyor. Onu üç ay içinde iki yeni tekli izliyor. Serinin son şarkısı Ruh Halim Böyle ile Red Bull Warm Up müzik yarışmasının kazananı oluyorlar. Bu kapsamda, bir kamyonetin üstünde İstanbul’u turlayıp şarkılarını çaldıkları ilk profesyonel video kliplerini çekiyorlar. Kazandıkları bu yarışma ve video klip, onlar için bir sıçrama tahtası işlevi görüyor.

  • Şarkılar Bile Dans Eder: Arayı açmadan, Mart 2020’de, ilk albümleri Şarkılar Bile Dans Eder’i yayınlıyorlar. Dilan Balkay ve Ömer Dev’in konuk sanatçılar olarak yer aldığı albüm, Şort’un sonraki dönemde gideceği yerlere dair önemli ipuçları veriyor. Yıldızlar ve Gece, grubun dijital platformlarda en çok dinlenen şarkısı. Yanıma Gel, bizim için gerçek bir hit.

  • Pandemi dönemi: İlk albümleri, müzik endüstrisinin durma noktasına geldiği pandemi dönemine denk geliyor. Büyük bir talihsizlik fakat onlar çalıp söylemeye hız kesmeden devam ediyor. Pandemi döneminde yayınlanan Temmuz Gibi, Yarına Kalk Yeter ve Kazanova’nın ardından 2022 yılında Gidişine, Köprü ve Yakışır Sevmek Sana geliyor.

  • Aydan Çıkmazı: Grup, 2022 yılının sonundan itibaren ikinci albümleri Aydan Çıkmazı için maraton koşmaya başlıyor. Kasım 2023’te yayınlanan Aydan Çıkmazı oldukça ses getiriyor. Prodüktörlüğünü Kaan Arslan’ın üstlendiği ve İsa Özkocaman ile Mürşide düetlerinin öne çıktığı albümdeki favori parçalarımız Çok Geç Olmadan ve Sabah Uyandığım Şehir.

Soldan Sağa: Tolga Tepecik (Gitar), Çağrı Kalaycı (Bas gitar), İlker Aydın (Vokal) ve  Metehan Aras (Davul)

Şort’u son albümleri Aydan Çıkmazı ile tanıdık. Diskografilerinin derinliklerine inerken, 2000’li yılların Türkçe sözlü müzik yapan gruplarını anımsıyoruz. Onlara dair dikkatimizi çeken şey, öncelikle bu olmalı. Öte yandan, sound’larındaki çeşitliliğe de değinmeliyiz. Rock’tan elektroniğe, farklı sound’larda dolanıyorlar. Bir sonraki adımlarında nereye sıçrayacaklarının heyecanını taşımak ya da bir rock şarkısında Yalın’a selam gönderdiklerini görmek çok eğlenceli ve aynı zamanda çok güzel. 

İstanbul çıkışlı alternatif grupları Ankara’da izlemeyi her zaman dört gözle bekliyoruz. Şort, 30 Temmuz’da IF Performance Hall’de ilk Ankara konserini verecek. Bugüne kadar birçok unutulmaz konsere tanıklık ettiğimiz IF’te konser izlemeyi çok özlemiştik. Hem mekânla hasret gidereceğimiz hem de Şort’la bir de kanlı canlı biçimde tanışacağımız için çok heyecanlıyız.

Grupla geçtiğimiz günlerde buluştuk. Müzikal yolculuklarına ve gerçekleşecek ilk Ankara konserlerine dair konuştuk.

Aydan Çıkmazı’ndaki ilk adımlar

Şort, 2018 yılında bir araya geliyor. Peki 2018 yılı öncesinde neler yapıyordunuz? Grubun kuruluşundan bu yana nasıl değişiklikler yaşadınız? 

İlker: En arkadan Çağrı’yla biz geliyoruz. Çağrı’yla bir barda çalıyorduk 2016 yılında. O sırada başka bir gitaristimiz ve bateristimiz vardı. Cover şarkılar yapıyorduk. Ben ayrıca ev arkadaşımla Youtube ve Instagram için içerik üretmeye çalışıyordum. İkisi farklı gruplardı. Sonrasında biz bu iki grubu birleştirdik. Başka arkadaşlarımız dâhil oldu ve altı kişilik bir grup olduk. Farklı mekânlarda çaldık. Neden kendi şarkılarımızı da yapmayalım, dedik ve 2018 yılında Şort kurulmuş oldu.

O sırada üniversite öğrencisi misiniz?

İlker: Işık Üniversitesi’nde okuyorduk. Çağrı’yla, aynı üniversitede okumamıza rağmen, bu grup aracılığıyla tanıştım. Diğer arkadaşlarımız da aynı üniversitedeydi. Bir üniversite grubuyduk. Arkadaş ortamımız geliyordu, dinliyordu bizi. İlk sahnemize az, ikinciye biraz fazla kişi geldi. Üçüncüde çok kalabalık olduk. İnsanlar da sevdiler. Bu durum, iki grubu birleştirip Şort’la devam etmemizde etkili oldu. 

Bütün bu hikâye grubun kurulduğu ve ikinci albümünüze adını veren Aydan Çıkmazı’nda gerçekleşiyor.

İlker: Evet. Aydan Çıkmazı’ndaki evde olmuştu her şey. Orada toplanıyorduk. Orada çalışıyor ve şarkılar yapıyorduk. Çok anlayışlı bir komşumuz vardı. Sağ olsun gece geç saate kadar çalışabiliyorduk. Arkadaşlarımız geliyordu, şarkıları onlara dinletiyorduk. Seviyorlardı. Hatta ilk klibimizi de orada çektik. Klipte arkadaşlarımız oynadı. Yani bir arkadaş işiydi her şey ve sonrasında büyüdü. Tolga ile çalmaya başladık pandemiden sonra. Mete katıldı aramıza. 

O ev bugün hâlâ duruyor mu yerinde?

İlker: Duruyor ama sokağın ismi değişmiş galiba. Orijinal tabelaları bizde (gülüşmeler). 

Anda ol ve anda kal! Şort’un üretim sürecine, tarzına dair

İlk şarkınızı yayınladığınızdan bu yana çok yoğun bir üretim süreci içindesiniz: Dışarıdan baktığımızda çok disiplinli, ne istediğini bilen ve hedef odaklı bir grupla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. 

İlker: Aslında çok disiplinsiziz. Gerisini Tolga anlatsın.

Tolga: Şöyle oluyor, birden kafamıza esiyor ve diyoruz ki “Biz böyle bir şey yazmıştık bir ay önce. Hemen buna bakalım!” Ondan sonra önceden kaydettiğimiz demoları değerlendiriyoruz. Devamı da geliyor zaten. Bu arada hâlâ üretim sürecindeyiz. Üstünde çalıştığımız parçalar var. Mesela geçen hafta buluşmuştuk. Haftaya yine bir planımız var, o şarkı üstünden ilerleyeceğiz. Yeni bir şarkı çıkaracağız. Anlık oluyor ve ilerliyor. O sürece girdiğimiz andan itibaren planlama başlıyor ve düzen içine giriyoruz. Belirlediğimiz plan üstünden ilerliyoruz. Fakat o sürecin başlaması çok anlık oluyor. 

İlker: Tolga’nın dediği gibi olay anlık gelişiyor ama sonrası da hızlıca planlanıyor. Örneğin eski şarkıları dinlemekten biz de sıkılıyoruz. Çünkü stüdyo sürecinde o kadar çok dinliyoruz ki… Sahnede yeni bir şeyler çalmamız gerektiği üstüne anlık bir his oluşuyor. Sonra hızlıca toparlanıyoruz. Elimizde neler olduğuna bakıyoruz ve nasıl ilerleyeceğimizi planlıyoruz. Daha ileriye dönük planlar da koyuyoruz. Kendimize diyoruz ki; beraber çaldığımız süre boyunca yedi tane albümümüz olsun. Toplamda şu kadar konser verelim, şu kadar şarkı yapalım…

Söz yazımı ve beste yapma sürecinde, kendi aranızda bir iş bölümünüz var mı?

İlker: Öyle bir kural yok aslında. Mesela Tolga’nın bahsettiği yeni şarkımız, benim evde akustik prova yaparken doğan bir melodiyi kaydetmemizle çıktı ortaya. Bazen de bir kişi sözleri ve melodisi hazır bir şekilde getiriyor şarkıyı. Onun üstüne neler yapabileceğimizi tartışıyoruz. Fakat mutlaka stüdyoya girmeye önem vermeye çalışıyoruz. Şarkı yapmadan önce kimin enstrümanıyla neler katabileceğini konuşuyoruz ama orada şarkıyı yazan kişinin enerjisi var. Stüdyoya girmemiz ve o enerjiyi hepimizin hissetmesi, ona göre bir şey çıkarmamız, lazım. Onu yapmıyorsak da mutlaka bir şekilde toplanıp şarkıyla alakalı süreci hep beraber yöneterek ilerliyoruz. Yüzde yüz demokrasiyle… (gülüşmeler)

2000’li yıllar, Türkçe sözlü rock müziğin büyük patlama yaptığı bir dönemdi. Ana aktörler bir yana; o dönemde birçok yeni grup da bir şekilde sesini duyurabiliyordu. Klipler yayınlıyorlardı, müzik dergilerinde yer buluyorlardı… Sizi dinlerken, o alternatif grupları severek dinlediğimiz anlara dönüyoruz adeta. Bunu duymak size ne düşündürüyor? Yaptığınız müziği nasıl tanımlarsınız? 

İlker: Aramıza katılan son kişi Mete olduğu için onun nasıl cevaplayacağını çok merak ediyorum.

Metehan: Ben de onu düşünüyordum biliyor musun? Daha önce hiç düşünmemişim biz napıyoruz diye (gülüşmeler).

İlker: Çalarız abi bir şekilde artık (gülüşmeler).

Metehan: Henüz başladığımız için, şu an net bir fikrim de yok (gülüşmeler).

İlker: Aslında 2000’lerin rock sound’unu yakaladığımız şarkılarımız var. Bağır çağır vokallerle ya da herkesin beraber söylediği drop’lar koyarak bazı şarkılarda o hissi yakalamaya da çalışıyoruz. Sahnede de o sound’la çalmayı çok seviyoruz. Fakat mesela Yakışır Sevmek Sana’da daha elektronik sound’lar kullanıyoruz ya da Yarına Kalk Yeter’de yine rock müzikten biraz daha alternatif şeyler var. Şu an çalıştığımız şarkı da melodi üstüne kurulu ve daha modern sound’lar üstünden ilerliyor. Bu, bazen şarkıya bazen de kendi ruh hâlimize bağlı oluyor. Mesela bu aralar böyle buluşup lo-fi, piyano ve daha kısık ışık eşliğinde çalmayı çok seviyoruz. Doğal olarak önümüzdeki süreçte yapmak istediğimiz şarkıları da etkiliyor bu.

Yaptığınız müziği etkileyen gruplar hangileri?

Genel olarak Coldplay dinlemeyi çok seviyoruz. Onların emeğini de müziğe olan yaklaşımlarını da çok beğeniyoruz. Coldplay’den etkilenmiş olabiliriz. En azından kendi açımdan bunu söyleyebilirim. Çünkü onlar da EDM’e ya da dans müziğine yönelik müzikler yapıyorlar. Fakat rock müzik şarkıları da var, daha soft sound’lar da var. Hatta bazen EDM şarkılarını sahnede rock versiyonlarıyla çalıyorlar. Çok hoşuma gidiyor. Benim için öyle birkaç grup daha var.

Soldan Sağa: Metehan Aras (Davul), Tolga Tepecik (Gitar),  İlker Aydın (Vokal) ve Çağrı Kalaycı (Bas gitar)

Grubun sesini daha çok duyurmak mümkün mü?

Bugüne kadar Dilan Balkay, Ömer Dey, Mürşide ya da İsa Özkocaman gibi farklı müzisyenlerle iş birliği kurdunuz. Son albümünüz Aydan Çıkmazı’nın prodüktör koltuğunda da Kaan Arslan oturuyor. Bu iş birliklerini nasıl geliştirdiniz?

İlker: Aslında çoğu arkadaşımız. Kaan Arslan prodüktörlüğünü yapmıştı albümün. Kaan’la normalde de zaten görüşüyoruz. Müzik yapmaya başladığınız zaman, görüştüğünüz insanlar belirli bir noktadan sonra hep aynı çevreden olmaya başlıyor. İnanç, sağ olsun, bize bağlantılar kurma konusunda yardımcı oluyor. Fakat biz bağlantıların ötesinde arkadaşlarımızla çalışıyoruz. Mürşide ve İsa da o zaman beraber iş yaptığımız, stüdyoya girdiğimiz, birbirimize şarkılar dinlettiğimiz, sesine güvendiğimiz arkadaşlarımızdı. Şarkılar gelince de “Bu şarkı Mürşide’nin, İsa’nın sesine çok yakışmaz mı?” deyip, sonra onlarla konuşup ilerledik. Bizi kırmadılar. İş birlikleri o şekilde oluyor.

Üretken ve dinamik bir müzik grubu olduğunuzu düşünüyoruz. Peki müziğinizi daha fazla kişiye ulaştırmak için bir çaba sarf ediyor musunuz? Bunun için müzik endüstrisinde neleri değiştirmek isterdiniz?

İlker: Müzik endüstrisinde değiştirmek istediğim şey, büyük ihtimalle stüdyoların fiyatları olurdu. Keşke biraz daha uygun olsa ve daha çok prova yapabilsek, daha çok şarkı çıkarabilsek. Onun dışında biz şarkılarımızı yapıyoruz, bu işi yapmayı çok seviyoruz. Hatta geçen gün Mete’yle de konuşmuştuk bunu. Hepimiz bu işi çok seviyoruz. Yoksa zaten çekilecek çile değil (gülüşmeler). Şaka yapıyorum ama müzik yapabilmek, bir kitleye ulaşabilmek gerçekten zor. Klasik bir cevap olacak ama sosyal medyanın hayatımıza girmesinin, sound’ların ve gitar soloların kısalması gibi etkileri oldu. Mesela eskiden solo atan gitarcıları konuşurduk ama şu an insanlar gitar sololarını dinlemek istemiyor. Keşke daha çok dinleseler. Öte yandan müzik yapmak gerçekten kolay değil. Bayağı zaman harcıyoruz. Aydan Çıkmazı için bir sene çalıştık. Stüdyo ve diğer süreçleri ayarlamak vesaire… Bunlar belki değişebilir. Kendimiz de çok tatlıyız. Güzel konserler yapıyoruz. Bence şarkılar da güzel. Kendi istediğimiz müziği yapıyoruz. Tabii daha fazla insan dinlese güzel olur ama bir aralar hiç dinleyicimiz yoktu (gülüşmeler).

Neler neler yapıyorsun, bensizken Ankara'da?

Şort’u bir arkadaşıma anlatmak istesem “Çok istanbullu bir grup.” diye tanımlarım. Fakat bu günlerde Ankara’da ilk konserinize hazırlanıyorsunuz. Ankara’ya dair izlenimlerinizi/hislerinizi de merak ediyoruz.

İlker: Benim gitarda çalmayı öğrendiğim ilk şarkı Haluk Levent’ten Ankara’ydı. Böyle bir bağlantım var (gülüşmeler). Çocukluk arkadaşım orada oturuyor. Çok sık gidip geliyorum Ankara’ya. Kızılay’da üst katta bir yer vardı. Orada bir grubu dinlemeye gidiyorduk. Benim öyle bir ilişkim var Ankara’yla. Mete’nin daha çok ilişkisi var. O daha sık gidip geliyor.

Metehan: Evet, ben Ankara’ya yılda 6-7 kere geliyorum ama Şort’la nasıl olur Ankara’da bakacağız. Umarım enerjimiz tutar.

İlker: Bence tutar. Biz Ankara’yı seviyoruz. Onlar da bizi sever bence.

Ankara dinleyicisi tuttu  mu tutar. Sektör adına daha az imkâna sahip olduğumuz için elimizdekinin de değerini biliyoruz bir taraftan.

İlker: Orada bir kültür var bununla alakalı. Mesela insanlar gidip eğlenmek için böyle illaki çok ünlü gruplar aramıyorlar. Müziği dinleyip, yorumlayıp ona göre gidiyorlar. Tarz ne olursa olsun. O yüzden müzik konusunda Ankara’nın çok değişik bir kitlesi var. Örneğin başka bir şehre gittiğimde arkadaşlarım, doğası güzelse, beni oraya götürüyorlar. Fakat Ankara’da muhakkak müzikli bir yere götürülür. Bir rock bar olabilir, pavyon olabilir. Mutlaka seni alıp oraya götürürler. O kültür çok kuvvetli Ankara’da. Umarım enerjimiz de tutuşur. 




Kommentare


bottom of page